Sıcacık Bir Kışın Şerefine…

Ocak ayını seviyorum. Yeni başlangıçlar, yeni umutlar… Sonra her yerde bir indirim var bir kere… Herkes Noel döneminde bayram yemeğine ve hediyelere çok para harcadığı için Ocak ayında tasarruf etmek istiyor. Onları ikna edebilmek için lokantalar, pub’lar ve barlar bile Ocak ayında kampanya yapıyor. Havayolu şirketleri de öyle, Ocak sonuna kadar satın alınan biletler indirimli oluyor. Sonra sezonun en iyi filmleri BAFTA ve Oscar törenleri öncesinde hala vizyonda. Sıcak çikolata ve sıcak şarabın tam zamanı… Henüz Londra’nın merkezine kar yağmamış olsa da… (Bir gece yağdı, o da tutmadı, o yüzden sayılmaz. Kar da yağsa kış klişeleri çemberi tamamlanacak halbuki 🙂 Ama Sırf Taylandlıların meşhur “Tom Kha tavuk çorbasını” içmek için bile Londra‘da kış güzeldir diyebilirim 🙂

Yeri gelmişken bahsedeyim, Tom Kha aslında Londra’da Busaba adlı bir Tayland lokantasında canım babamın keşfettiği ve bizimle paylaştığı bir tat. Buna sanırım Uzakdoğu usulü tavuk çorbası desek çok da yanlış olmaz. Izgara tavuk, şeffaf noodle (bir tür erişte), hindistancevizi sütü, havlıcan, ıspanak, mantar, misket limonu, zencefil, acı “chilli” biberi, soğan, taze kişniş ve limon otuyla yapılıyor. (Bazı tariflerde domates de var, ama ben pek yakıştıramıyorum.) Bu malzemelerle ortaya şöyle bir şey çıkıyor:

Tom Kha tavuk çorbası...

Tom Kha tavuk çorbası…

Şimdi bu ukala böyle ecnebi tarifleri veriyor, biz bu malzemeleri nereden bulacağız demeyin, Özlem Hanım’ın hindistancevizi sütü tarifini deneyin 🙂  Diğer malzemeleri bulmak çok da zor değil, “chilli” biberinin yerini isot, o da yoksa pul biber tutacaktır. Misket limonu bulamazsanız yerine limon kullanın. Limon otu bence olmasa da olur zaten, acı geliyor bana! Şeffaf noodle yerine de spagetti veya erişte pekala konabilir. Oya’s Kitchen adlı blogda bu çorbanın Türkçe tarifini de bulmak mümkün. Şimdiden afiyet olsun!

Yolu Londra’ya düşecek olanlar için de çorbayı sunan lokantayı da tanıtmak isterim. Busaba Eathai, Londra’daki gözde mekanlarımdandır. Yemekleri sağlıklı ve lezzetlidir (bilindiği üzere bu ender görülen bir kombinasyondur! :), üstelik ucuzdur. Tom Kha tavuk çorbası dışında favori ana yemeklerim arasında kömür ızgarasında pişirilmiş ördek veya dana eti; karidesli ve sebzeli eriştesi Pad Thai Jay, kuşkonmazlı kızartma pilav da var. Başlangıçlardan ise zencefilli ve yeşil karabiberli Tayland usülü kalamar ve Malezyalıların yerfıstığı soslu, ünlü tavuk yemeği Chicken Satay’ı seviyorum.

BUSABA-

Busaba’nın ortamı…

Buranın ortamı da rahat ve güzeldir. Girişte sizi yakılmış mumlar ve tütsüler karşılar. Üstelik şehir merkezinde birden çok şubesi var. Ben en çok Piccadilly, Soho ve Covent Garden şubelerini beğeniyorum. Çünkü böyle zincir lokantaların her şubesinde yemek kalitesi aynı olmayabiliyor. Bunların hepsi de merkezde, birbirine yakın zaten. Buranın ilginçliği biraz da tanımadığınız insanlarla birlikte oturmanızda yatıyor. Sekiz kişilik masalara mecburen ortak olunuyor. İlle de baş başa ya da yalnız başınıza yemek isterseniz ise pencerelerin önünde bar taburelerinde oturabiliyorsunuz. Ama ben o alanı pek tercih etmiyorum çünkü masada oturmak kadar rahat olmuyor. Anladığım kadarıyla insanlar kaynaşsın diye böyle ortaklaşa bir oturma düzeni var, ama hiç de kaynaşılmıyor, herkes sadece kendi arkadaşlarıyla konuşmaya devam ediyor 🙂 Buradaki popüler “dumpling” (Çin mantısı) mekanlarından Ping Pong da aynı oturma düzenine sahip.

Busaba'daki oturma düzeni...

Busaba’daki oturma düzeni…

Busaba’nın konsepti hızlı servis ve dostane garsonlarla birleşince tadından yenmiyor. Rezervasyon almıyorlar, dolayısıyla hafta sonları kuyruk beklemek gerekebiliyor, ama masalar çabuk dolup boşaldığı için bekleme süresi uzun değil. Hele de bir türlü yer bulamadığınız başka mekanlarla karşılaştırılırsa! Yayın hayatına 1968’de Londra’da başlayıp sonra (İstanbul dahil olmak üzere) bütün Avrupa kentlerine ve New York’a yayılan, meşhur kültür ve kent yaşamı dergisi Time Out’un okur anketinde burası Londralıların gözde restoranı seçilmiş. Bence doğru bir tercih! Biraz daha keşif için lokantanın internet sitesine bakabilirsiniz.

Taze umutların mevsimi…

 

Bahar geldi. Çiçekleri açtı. Güneşi açtı. Parklar hareketlendi. Neredeyse her blogda, kadın sitesinde, dergisinde bahar temizliğini evde de, ruhumuzda da yapmamız yönünde yazılar uçuşuyor. Bence de doğru bu. Temizlenme, arınma, tazelenmeyi beraberinde getiren yeni ay ve yeni mevsim, yeni umutlar, yeni düşler, yeni beklentiler ve yeni heyecanlarla dolu olsun herkes için ve bunları gerçekleştirmek için iç gücü, azim ve yeni projeler getirsin…

tumblr_static_spring_is_my_love_by_katherine_deathmouse-d3ft7jq

Ateşte Çaydanlık, Camda Yağmur, Bahçemde Ihlamur…*

O kadar sıcak ve uzun bir yaz geçirmememe rağmen ilk defa bu yıl özledim sonbaharı yeni sezonun açılmasından önce. bunda en büyük rol kuşkusuz, kötü bile denemeyecek kalitesizlikteki yaz filmlerinin ve aksiyonların oldu. Bir an önce kültür sanat etkinliklerine boğulmak, film ve caz festivallerine gitmek, vizyona iyi filmlerin girmesini beklemek, how i met your mother’ın yeni sezonlarını izleyebilmek öncelikli dileğim. caz festivalinin üç konserine zaten biletim var. onlar konusundaki izlenimlerimi de kasım ayında konserlerden sonra yazacağım.

sonracııggıma yeni sezondan üst baş, ayakkabı, bot almak, en azından katalogları ve vitrinleri incelemek, deli gibi kazak giymek, sıcak şarap içmek, camdan yağmuru izlemek (ama işyerinden değil evden), yatakta en bol eşofmanlarımla deli gibi film izlemek ve kafamı döndürmek, sosyalleşmek, sıcak çikolata ve sahlep gibi bilumum kış içeceklerini raflara yeniden dizmek istiyorum.

bugün sonbaharın ilk günü. dışarda güzel bir güneş var. evliliğimizin dördüncü yılı da bugün başladı. içeride de güneş olacak.

* ezginin günlüğü

Fall Leaves on Benches Along Park