Londralı Olduğunuzun 15 İşareti

1. Evde, ofiste, metro istasyonunda birdenbire ortaya çıkıveren farelerden korkmuyorsanız ve onlara alıştıysanız, hatta onlarla baş edebiliyorsanız

2. New York’luların “shoebox” yani ayakkabı kutusu tabir ettiği, kutu kadar odalarda ya da evlerde yaşamaya,  eşyalarınızın bavullarda veya kolilerde kapalı kalmasına, evin bir karadelik gibi her şeyi içine çekmesine, aradığınız bir şeyi bulamamaya alıştıysanız

3. Yine bu bağlamda Türkiye’deki evlerin en az 65 metrekare olduğu ve insanların bunu bile küçük bulduğu yönündeki söylemlerini hasetle dinliyorsanız (çünkü burada bir odalı evler 45 metrekare civarında olabiliyor ve kutu gibi evler hiç de öyle şirin değiller! Tam tersi boğucular.)

4. Gardrobunuzda yazlık kışlık kaldırma-çıkarma işlemi yapmıyorsanız, dolabın bir yerlerinde her mevsim sizi idare edecek bir şey oluyorsa (mesela kış günlerinde güneş çıkınca bir tişört, şort ve sandaletle; yazın yağmur yağınca bot ve çizmelerle sokağa hemen çıkabiliyorsanız)

5. Metro ve trende gecikme olunca Twitter’dan hesabını soruyorsanız, ulaşım idaresinden paranızı geri istiyorsanız

6. İstanbul Kart’ın Londra muadili Oyster doldurma makinelerinin önünü, trene bineceğiniz kapının önünü, turnikelerin önünü gereksiz yere işgal eden, trenden çıkmanıza izin vermeden alelacele vagona binmeye çalışan görgüsüz insan güruhuna canınız sıkılıyorsa

7. Güneşli günlerde bikininizi ya da şortunuzu çekip parklara koşuyorsanız

8. Londra’da satılan hiçbir şey (bilet, yemek, konser vs) artık size pahalı gelmiyorsa

keep-calm-and-be-a-londoner-1

9. Bulaşık makinesinin yokluğuna ve çift musluk sisteminin mutlak varlığına alıştıysanız

10. Toplu taşıma sisteminde genelde Pazar günleri yapılan bakım çalışmalarına rağmen Londra’nın bir ucundan diğerine gitmeyi başarıyorsanız ve o günlerde dışarı çıkmaya gözünüz korkmuyorsa

11. Hep bir acele, bir yerlere yetişme telaşı içindeyseniz

12. Telefonda arkadaşlarınızın buluşma tekliflerini “bu aralar çok meşgulüm” diye yanıtlıyorsanız veya bir ay sonraya gün veriyorsanız

13.  Cuma günleri işleri erkenden bitirip kendinizi pub’lara atıyorsanız

14. Bütün dünya mutfaklarını aynı şehirde tadabilmeyi ender bulunan bir fırsat değil, gayet normal bir şey olarak görüyorsanız

15. Ev partilerinde yiyecek vermiyor ve herkese kendi içkinizi getirin demeye utanmıyorsanız

Tebrikler! Siz de artık Londralı oldunuz demektir 🙂

london heart

Not: Bu yazının benzerini haftalık kent kültürü dergisi Time Out London da 10 Temmuz’da kaleme almış. “Gerçek bir Londralı olduğunuzun 28 işareti” başlıklı yazıyı şuradan okuyabilirsiniz. “Başka bir ülkede yürüyen merdivene bindiğinizde herkesin merdivenin iki tarafında da duruyor olması sizi sinir ediyorsa” (Çünkü Londra’daki metrolarda yürüyenler merdivenin sol tarafından gider, durmak isteyenler ise sağında kalır.) şeklindeki 19. maddeye ben de yürekten katılıyorum!

İngilizlerin Temizlik Anlayışı…

Taa İngiltere’ye ilk geldiğim 2007 yılında zaten bu minvalde bir yazı yazmıştım aslında. Tabii o zaman blogum olmadığı için Facebook sayfama not olarak düşmüştüm. Şimdi Londra güncellemeleriyle blogumda da yayınladım iki post olarak bu yazımı. (Bkz: İngiltere’de Günlük Hayat-1 ve İngiltere’de Günlük Hayat-2)

Çok da sevmiyorum artık bu tür post’ları, kötü bir şey yazmak istemiyorum adamlar hakkında herhalde 🙂 Eh, ne de olsa birkaç ay sonra “ne güzeldir İngilizlik” diye gerine gerine dolaşan bir İngiliz vatandaşı olacağım kısmetse 🙂 Bir de buraya alıştığım için garip gelmiyor İngilizlerin çoğu davranışı artık bana.

Ama geçen gün beni benden alan, bir türlü de alışamadığım bir davranışı yine görünce, dayanamayıp bunu yazmalıyım dedim. Trende gidiyorduk, kadının biri yiyeceğini yedi, eh yedikleri parmaklarına bulaştı tabi. N’aparsın? Ben kendi adıma ıslak mendille silerim. Ama o ne yaptı? Parmaklarını teker teker yaladı ve peçetesine sildi. Bu gene iyisi. Peçetesi vardı zira. Değil peçete, üstüne başına, elindeki bedava dağıtılan gazeteye, hatta kendi koltuğuna veya önündeki koltuğa yaladığı parmaklarını silenler / sürenler bile gördüm bugüne kadar! Neredeyse çaktırmadan yanında duranın üstüne başına silecekler yağlı ve pis ellerini 🙂 Aynı kadın ben trenden inerken burnunda küçük çaplı sondaj çalışmalarına da başlamıştı. İyi ki inmişim yani!

Bazen bu tiplere çantamdan çıkarıp ıslak mendil veresim geliyor. Güya İngiltere‘de ıslak mendil satışları her yıl yüzde 15 artıyormuş. (Kaynak: Daily Mail gazetesinin 26 Ekim 2012 tarihli haberi: Wet wipes)

Duy da inanma! Anlamıyorum ki bu ıslak mendilleri kim alıyor. Benim gibi çantasında ıslak mendil taşıyanlar sadece göçmenler mi acaba? Bence ıslak mendil üreticisi şirketler bu konuya bir an önce eğilmeli, sosyal reklam tadında uyarılarını İngiliz halkını bezdirene kadar yayımlamalılar.

Bu İngilizlerin temizlik anlayışı gerçekten bir garip. Paltoyu, çantayı umumi tuvaletlerde, hem de klozete yakın bir şekilde yere atmıyolar mı deliriyorum. Sonra da o çantayı getirir yemek masasına, başucuna, her yere koyar yani. Çanta hadi neyse de paltonu yere atma lan diyesim geliyor bazen teyze gibi umumi tuvaletlerde. Gençlerin çoğu da pis ayakkabılarını tren ve otobüslerde önlerindeki boş koltuğa yaslıyor / koyuyorlar.

Şöyle küçük bir araştırmacık yaptım da yarım milyon İngiliz, yani ülkede her altı kişiden biri yatak çarşaflarını dört ayda bir yıkıyormuş. (Kaynak: The Daily Telegraph gazetesinin 17 Şubat 2010 tarihli, “Britain’s dirty bedrooms: some people ‘wash their sheets three times a year” başlıklı haberi: “Britain’s Dirty Bedrooms”)

Sonra gelsin tahtakuruları, toz akarları. Bunun fazlası da astım yapıyormuş. Yatakta bir şeyler yemek de bu pisliği körüklüyor tabii. İşin ilginci İngilizlerin en çok para bayıldıkları mobilyalardan biri yatakmış (ortalama 1.000 sterlinden fazla ödüyorlar bir yatağa), ama onu bile temiz tutmayı beceremiyorlar. Daha da ilginci en az yıkanan, yani en kirli yatak çarşafları yüzde 24 ile Londra’dan çıkıyormuş.

Londra kent olarak da hem eski hem de pis, bilindiği üzere. Adamlar geleneklerine çok bağlı oldukları için eski yapılar hep duruyor. Tarihi pub’lar, müstakil evler, konaklar, köşkler, apartmanlar. Çoğu birkaç yüz yıllık. Durum böyle olunca metroda, evde, işyerinde her yerde şanslıysanız fare, şanssızsanız sıçan çıkabiliyor karşınıza. Bazen Yalan Dünya’daki Servet Hanım Teyze gibi elime çamaşır suyunu geçiresim ve sokaklarda çılgınca koşasım geliyor. Böyle “Her Gece” klibindeki Mirkelam gibi falan. Ama kendi mahallemde değil sadece, şehrin tümünde hayata geçirmeli bu “çılgın projeyi”. Bir helikopter kiralayıp böcek ilacı sıkan kamyonetler gibi çamaşır suyunu dökmeli kentin tepesinden aşağı 🙂

Londra 1979 Çöpçüler Grevi'nden bir kare...

Londra 1979 Çöpçüler Grevi’nden bir kare…