Sonbaharın Rüzgarına En Etkili İlaç Nedir? Hint Yemeği!

Londra’da yağmur ve soğuk bu sene kendini erken gösterdi. Daha Eylül gelmeden havalar bozmaya başladı. Geçenlerde yağmurlu bir akşam, iş çıkışında çok acıkmıştım. Haydi dedim eşime, Pakistanlıların mahallesine gidelim yemeğe. Eşim de şaşırdı, çünkü ben pek Hint yemeği sevmem. Neden mi? Çünkü acıyla hiç aram yoktur. Hintlilerin çoğu yemeği acılı, acı olmayanlara da o kadar çok baharat koyuyorlar ki, kasenin içindeki sosta yüzen şey et mi tavuk mu, neredeyse o bile belli olmuyor 🙂 Bu pişirme tekniği yüzünden, balığı, eti kendi lezzetini ortaya çıkaracak şekilde pişiren Türk yemek kültüründen gelen ben, Hintli kardeşlerimizi esefle kınıyordum. O kadar sos koysan en tatsız şey bile lezzetli olur gibi geliyordu bana. Ama eşimin hararetli tavsiyelerine dayanamayarak bir kere buraya gittiğimde gördüm ki her şey çok leziz. Dolayısıyla Hint yemeklerini artık seviyorum diyebilirim.

Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak

Acısız kuzu eti Lamb Korma (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Aslında Hint değil, Pakistan yemeği demeliyim belki de. Bu iki komşu ülkenin yemek kültürleri aşırı benzese de Pakistan yemeği tanımlaması sanki daha doğru olacak. Çünkü camekanında “kesinlikle içki satmayız” yazan, katı tavırlı Müslümanların mahallesinde bulunuyor bu içkisiz ve helal lokanta. Gittiğimiz yer Hindistan-Pakistan kökenlilerin oturduğu, güney Londra’daki Tooting semti. Lokantanın adı ise Spice Village (Baharat Köyü). İsmiyle müsemma derler ya, aynen öyle! 🙂 Burayı bize eşimin bir İngiliz arkadaşı tavsiye etmişti. İyi ki de etmiş! Önden bizdeki hesap bidavaya, üç değişik sosla servis edilen papadom adlı kıtırlar geliyor. Yemekler hem şahane, hem de çok ucuz. Porsiyonlar da büyük, doymamak söz konusu değil 🙂 Hatta fazla gelince paket de yapıyorlar. Servis yapan garsonlar kibar ve güler yüzlü. Eskiden burada sadece nakit alırlardı, artık belli bir meblağın üzerindeki hesaplarda kredi kartı da geçerli. Mekana bu sefer gittiğimizde bir de ne görelim?! O salaş, gösterişsiz lokanta yeniden dekore edilmiş; adeta üzerine bir Pakistan düğünü şatafatı ve parıltısı eklenmiş. Allah dedik, fiyatlara yansıtmışlardır bunu. Ama fiyatlar artmamış. Bunun için bir artı puan daha bizden Spice Village‘a!

Neler mi yedik? Başlangıç olarak nohutlu, yoğurtlu sıcak bir yemek, ki hafif acılıydı ama muhteşemdi. Adı samosa chaat. Eşim sinirsiz, ağızda dağılan yumuşaklıkta bir kuzu eti yedi. Yani Balti Ghosht. Ben de acı olmayan az sayıda yemekten Lamb Korma, yani acısız, hindistancevizi sütü soslu kuzu etini ve biryaniyi seçtim, ama eşimin yemeği daha güzeldi. Çünkü bence bu sos, tavuk etiyle daha çok yakışıyor. Chicken Korma almak daha mantıklı olabilirdi. Bu biryaninin güzel yanı, kuzu etli veya tavuklu veya deniz mahsullü veya sebzeli, yani aklınıza gelecek her malzemeyle yapılabilmesi. İstediğinizi seçebiliyorsunuz. Bu Hintliler tuzlu, tatlı ve mangolu olmak üzere üç çeşit yoğurtlu içecek yapıyorlar. Adına da lassi diyorlar. Tatlı ve mangoluyu tabii ki denemeyi aklımdan bile geçirmedim! 🙂 Ama tuzlu olanı bildiğimiz ayran. Baharatlı Hint yemekleriyle de güzel gidiyor. Burada da çektik ayranımızı anlayacağınız 🙂 Kalanları da paket yaptırdık. Yedik güzelleştik 🙂

Harika nohutlu başlangıç yemeğimiz... (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Harika başlangıç yemeğimiz samosa chaat (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Eşimin yediği ana yemek... (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Eşimin yediği ana yemek Balti Ghosht (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Nefis biryani, yani etli / tavuklu / deniz ürünlü pilav... (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Nefis biryani, yani etli / tavuklu / deniz mahsullü pilav… (Fotoğraf: Filiz Taylan Yüzak)

Buranın müşteri kitlesi hem beyaz İngilizlerden, hem de Pakistanlı ve Hintlilerden oluşuyor. Ailelere de uygun. Siz de yağmurlu bir sonbahar akşamı içiniz üşürse, Spice Village’da alın soluğu. Pişman olmayacaksınız. Tooting dışında Ilford ve Southhall’da da şubeleri var. Herkese bol baharatlı günler! 🙂

Lokantanın internet sitesi: http://www.spicevillage.co.uk

Adresi: 32 Upper Tooting Road, Tooting, London, SW17 7PD

Açık olduğu saatler: 

Pazartesi-Perşembe arası ve Cumartesi-Pazar: 12:00-00:00
Cuma: 14:00-00:00

Hayatlarının tatili…

Güneşin çekildiği bahar akşamlarında güzel bir film izlemek istiyorsanız yılın keyif verici maddelerinden biri kesinlikle “The Best Exotic Marigold Hotel”. İngiltere’de 24 Şubat’ta gösterime giren ve “Shakespeare in Love”’ın yönetmeni John Madden’ın elinden çıkma bu İngiliz filmi, Judi Dench ve Maggie Smith gibi ödüllü oyunculardan oluşan kadrosu ve ilginç konusuyla dikkate değer.

IMG_8314.CR2

Renklerin ülkesi, Hindistan…

Deborah Moggah’ın 2004 tarihli romanı “These Foolish Things”den uyarlanan yapım, birbirini tanımayan altı yaşlı ve beyaz İngilizin tamamen farklı nedenlerle Hindistan’da bir huzurevine yerleşme kararıyla başlıyor ve bu kişilerin birbirleriyle tanışmaları ve öykülerini değiştokuş etmeleriyle farklı bir yöne doğru gidiyor. Irkçı bir kadın, dünyanın en kötümseri olma adayı, tüm vaktini çevresine negatif enerji yayarak geçiren bir başka kadın, pısırık ve korkak, biraz da kılıbık bir adam, eşcinsel ve ilk aşkını hiç unutamamış bir adam, aşkı ve tensel ilişkiyi bıkmadan arayan bir diğer adam ve eşinin yasını tutan bir kadın gibi çeşitli tiplemelerin zayıf yanlarından doğan komedi üzerine inşa edilmiş filmin başrollerinden birini de, 2008 tarihli “Slumdog Millionaire”’in yıldızı Dev Patel oynuyor. Otelin genç, deneyimsiz, hayal dünyasında gezen ama azimli ve yılmaz yöneticisi Sonny rolünde Patel “Sonunda her şey iyi olacak. Eğer iyi olmamışsa, daha son gelmemiştir.” sözüyle iyimserliğin kitabını yazıyor. Farklı insan öykülerini mesaj kaygısı olmaksızın harmanlayan film, komik sahneleri dokunaklı anlarla ustaca birleştiriyor.

the_best_exotic_marigold_hotel_3

Filmin kahramanları, geçmişin getirdiği yüklerden kurtularak kaybolan umutlarını, yaşama sevinçlerini geri alabilen ve yeni aşklara 70 yaşında bile yelken açabilecek kadar cesur ve iyimser, ya da sonradan da olsa iyimserleşmiş insanlar. Özellikle de “yaş yetmiş iş bitmiş” ya da “bizden geçti” anlayışının hakim olduğu ve emeklilik dönemlerinde insanların kendilerini yalnız, dışlanmış, işe yaramaz, kenara atılmış hissettikleri ve zamanlarının çoğunu torun bakarak geçirdikleri Türkiye’dekilerin izleyip feyz alması gereken seyirlik, İngiltere’deki yaşlıların hayata bakışlarının aynası niteliğinde. Zira burada yaşlılar gerçek hayatta da çalışıyor: süpermarkette kasiyerlik, müzede rehberlik, konserde yer göstericilik yapıyorlar. Böylece hem çocuklarına muhtaç olmuyorlar, hem de zihinleri açık oluyor, sosyalleşiyorlar, akşam eve geldiklerinde diğer aile bireylerine anlatacak bir şeyleri oluyor. Bunların sonucu olarak da Türklerden daha dinç kalıp uzun yaşıyorlar. Hele bazı yaşlı teyzeler pembe, hatta kırmızı rujlarını incecik dudaklarına sürüp, süslenip püslenip haftasonu sokağa çıkmıyorlar mı, bayılıyorum. Adeta “bizden geçmedi” diyorlar etrafa. Buna karşılık burada yaşlılar özgür, çocuklarının çocuklarına tam gün bakarak ömür tüketmek zorunda değiller. Kendilerine bakıyorlar, yetebiliyorlar. Torunlarına elbette arada bir bakıyorlar, onları bazı haftasonları alarak çocuklarının hayatlarını kolaylaştırıyorlar, ama tüm zamanlarını onlara adamıyorlar. Böylece kendi hayatlarını yaşamaya vakitleri kalıyor ve büyük bir fedakarlığın altında ezilen gençler de, hayatlarını başkalarına adayarak geçiren yaşlılar da söz konusu olmuyor. Burada yaşayan yaşlılar çalışsalar da çalışmasalar da boş vakitlerinde de seyahat ediyorlar, hobileriyle meşgul oluyorlar. Bu da onların hayata küsüp köşelerinde oturmamalarının başka bir nedeni.

“Işığın, renklerin, gülümsemelerin” diyarı Hindistan’da akan hayatı beyazların gözünden izlemek, “yaşamı bir hak değil, kendilerine tanınmış bir ayrıcalık” olarak gören insanların iç dünyasına tanık olmak istiyorsanız bu film tam size göre…

The-Best-Exotic-Marigold-Hotel

Fragman için aşağıya bakabilirsiniz: